TESTOSTERON İMPARATORLUĞU

Yaşama yüklenen anlamın kilitlerinden birisi hazdır. Yaşamında;
Yaptıklarından
Bildiklerinden
Bağ kurup, iletişimde olduklarından
Elde edip, sahip olduklarından
Olduklarından

haz alamayan kişilerin yaşamları monoton ve tük düze tekrarlardan oluştuğunu söylemek yeni bir keşif değildir. Eşiyle, işiyle, sosyal ilişkileriyle yaşam memnuniyeti ve tatminlerden mahrum olan insanların ne kendileriyle, ne eşleriyle, ne işleriyle, ne sosyal ilişkileriyle barışık ve içsel huzuru kuramamaları doğaldır.
Haz ve özellikle cinsel haz yani orgazm yaşamın değil ama insanın kendisi için ruh-bezen-zihin sağlığı açısından önemlidir. Bunu sağlayamayan insanların ise kendilerini “güvenli” zannettikleri “sosyal ahlakın hapishanelerine” mahkûm ettikleri görülür. Kadın veya erkek eşiyle sağlıklı ve doyumlu bir ilişki yaşayamadıkları takdirde ilişkilerinin bağlayıcı unsurlarından birisi kopar. Ve zamanla ilişki yük olmaya başlayarak eşlerin ya farklı yollar aramalarına veya ilişkiyi bitirmelerine varan bir sonuç doğurur.
“Erkek olmak adına” toplumun erkeklerde programladığı sakat ve yıkıcı tavır ve tutumlar ile toplumun kadına “kadın olmak adına” yüklediği programlar ile oluşan sonuçlar ortadadır. Toplumun kadın ve erkeğe benimsettiği kadınlık ve erkeklik modellerinin yapısındaki sakatlıklar ne kadına nede erkeğe mutluluk sağlamadığı gibi sadece ve sadece toplumun kendisini var eden toplumsal egoyu besler ve güçlendirir.
Sosyal dinamiklerin dayatmaları dışında ise kendini mutlulukla ve hazla var etme istek ve arzusu sürekli çatışır. Birey ve özellikle de kadın toplum karşında var olma mücadelesi içinde tutularak, erkek algı ve düşünce sisteminin toplumsal egonun gardiyanlığı teşvik edilir. Erkek düşünce sistemi sadece erkeklerce değil, ağırlıklı olarak kadınlarca da desteklenmeye programlanmıştır.
Toplumsal yapının ezdiği ve baskıladığı sadece kadın değildir. Hazdan mahrum ederek daha saldırganlaştırdığı erkek de bu yoksunluktan nasibini almaktadır. Tatminsiz ilişkilerin sadece erkeği değil ancak erkekleşme sürecine zorlanan kadında da “Testosteron baskısı” giderek yükseltilmektedir.
Yeryüzü adeta “Testosteron İmparatorluğunun” hâkimiyetine sokulmaktadır. Bunun kanıtlarını özellikle kadınların “erkekleşen” düşünce ve günlük davranışlarına yansımalarında görürsünüz. Ve aynı zamanda da “kadınlaşan” erkek oranının yansımalarını da doğanın intikamı olarak yorumlamak gerekmektedir.
Kadının sertleştiği ve erkeklerde önemli bir oranın naifleştiği bir dünyanın hızla karmaşa ve kaosların birinden çıkıp diğerine girmesinin temelinde hazzın gerektiği gibi ve doğal yaşanamamasından kaynaklandığını iddia etmek yeni bir tez değildir. İnsanların çektiği bütün acı ve sıkıntıların temeline inildiğinde sevgisizlik, saygısızlık ve hazdan mahrumiyet görülür.
Hazzın hâkim olduğu toplumsal süreçlerde bireylerin ruhsal potansiyellerini maksimum seviyelere çıkardıkları bir gerçektir. Felsefe, sanat, edebiyat gibi yaratımların temelinde haz vardır. Tatmin vardır. Doyum vardır. Sevgi ve merhamet vardır. Faruk Acarsoy