DOSTLUK…


Fırıncı, Terzi ve Ayakkabıcı, üç arkadaştı. Bu üç dost, hem birbirlerini çok severler, hem de birbirleri için endişelenirlerdi. Ayakkabıcı, dostları için uzun çizmeler yapardı. Terzi, elbiseler ve pantolonlar dikerdi. Fırıncı ise, onlara lezzetli ve övülesi ekmekler hazırlardı. Her dost, birbirlerine verdikleri bu şeylerin yapımını çok iyi bilirdi.
Bu dostlar, uzun yıllar çok mutlu olarak, güzelce yaşadılar, ta ki bir gün hayatları değişene kadar. O gün, Fırıncı, ekmeklerini satmak üzere tüm ekmekleri arabasına yükledi.
Fırıncı, “Günler artık soğumaya başladı. Yeni bir çizmeye ve bir elbiseye ihtiyacım var,” diye düşündü. “Arkadaşlarım Terzi ve Ayakkabıcının evlerinin önünde durayım. Bu taze pişirdiğim ekmekleri hürmetle onlara sunayım. İkisi de kesinlikle mutlu olacaktır. Bana çizme ile elbise vereceklerdir.”
O sırada, Ayakkabıcı yorgun bir şekilde, dikişlerini henüz bitirdiği yeni çizmelere bakıyordu. Gururlu ve mutlu bir şekilde şöyle dedi: “Sadece ben böyle güzel çizmeler yapabilirim. Bu dünyada benden daha iyi bir ayakkabıcı yok. Bir daha bu çizmeleri ekmek ya da elbise karşılığında değiştirmeyeceğim. Bugünden sonra, her bir çift çizmeyi 100 altın paraya satacağım.”
Fırıncı, ayakkabıcı arkadaşının evinin kapısına gelmişti. Her zamanki gibi, “Merhaba, arkadaşım. Sana taze ve sıcak ekmekler getirdim,” dedi. “Çizmelerim çok yıprandı ve eskidi. Bir çift yeni çizme alabilirsem çok mutlu olacağım.”
Fakat Ayakkabıcı her zamanki gibi samimi davranmadı. “Önerin için teşekkür ederim, fakat çizmelerim pahalı ürünlerdir. Onları bu basit dörtgen ekmekler karşılığında değiştirmeyeceğim. Hatta onları 100 tane somun için bile değiştirmem. Bundan sonra çizmelerim 100 altın paraya satılıktır,” diye seslendi evinin penceresinden.
“100 altın para mı?” diye hayretle söylenen Fırıncı, ayakkabıcı arkadaşına çok şaşırdı. Onun verdiği cevap hakkında düşünüp, “Sana böyle bir şey ödeyemem. Bu kadar altına dünyada sahip olamam!” dedi.
“Eğer öyleyse, çizmelerimden alamazsın,” dedi Ayakkabıcı ve penceresini kapadı.
Fırıncı, mahcup bir şekilde, at arabasıyla terzi arkadaşının yanına gitti.
“Selam, terzi arkadaşım. Sana sıcak ve taze ekmekler getirdim. Şayet karşılığında senden yeni bir elbise alabilirsem çok mutlu olacağım, çünkü benim elbisem çok yıprandı,” dedi Terziye.
Fakat aynı gün, Terzi de aynen ayakkabıcı gibi farklı davrandı. Terzi tam o sırada, elbiseleri hakkında, “Ne güzel elbiseler. Tüm dünyada benden daha iyi bir terzi yok,” diye göğsünü kabartarak böbürleniyordu. Fırıncıya şöyle seslendi: “Ben bir Terzi olarak bu günden sonra elbiselerimi ekmek veya çizme karşılığında takas etmeyeceğim. Bundan sonra elbiselerin her birini 100 altın paraya satacağım.”
“100 altın para ha! Bu çok fazla; sana bu kadar parayı ödeyemem,” dedi Fırıncı.
“Eğer öyleyse, elbiselerimden alamazsın,” diyerek kapıyı kapadı Terzi.
Fırıncı, bu durum karşısında, yine çok üzgün bir şekilde at arabasına binerek evine döndü.
Günler böylece geldi, geçti. Ayakkabıcının evinde bir sürü ayakkabılar, terzinin evinde ise bir sürü güzel elbiseler vardı. Fakat hiç kimse onlardan bir şey satın almadı çünkü kimsenin bu kadar çok altın parası yoktu.
Peki, ya Fırıncı ne yapıyordu? O da bir tane bile ekmek satamamıştı. Elbiseleri çok eski ve yalınayak olduğu için evden çıkamıyordu.
Ve zaman geçip gitti. Terzi ve Ayakkabıcının evinde açlık başladı. Tüm yiyecekleri bitmişti, mideleri açlıktan gurulduyordu. Hiç kimse onları ziyaret etmemişti. Eski dostları Fırıncıyı çok ama çok özlemişlerdi.
“Fırıncı dostumla görüşmek için tüm elbiselerimi vermeye değermiş,” diye iç geçirdi Terzi ve eski dostunu ziyaret etmeye karar verdi. Yepyeni elbiseleri, pantolonları paketleyip yola çıktı.
“Hiçbir şey beni eski dostum Fırıncı ile buluşmaktan daha mutlu edemez,” diye düşündü Ayakkabıcı. “Çuval, çuval altın dolu arabalar bile.”
Ayakkabıcı, eski dostunun at arabasına binişini, arabasına yüzlerce taze ve lezzetli somun ekmeği yükleyişini anımsadı. O da bu sevgili dostunu ziyaret etmeye karar verdi. Bir çift yeni çizme alarak Fırıncı dostuna gitti.
Yıllarca dostları Fırıncının evinde bir araya gelmişlerdi.
Ayakkabıcı ve Terzi evin yakınlarında karşılaştılar. “Fırıncının evine niçin geldin?” diye Ayakkabıcı Terziye sordu. “Anladım ki, bizler ancak birbirimize yardımcı olarak mutlu olabiliriz,” diye cevap verdi Terzi.
“Ben de böyle düşündüm,” dedi Ayakkabıcı. “Anladığım bir diğer şey ise, bizim için dostlarımızdan daha önemli bir şey yok!”
Fırıncı dostlarının evinin kapısını birlikte açtılar. “Ey arkadaşımız, sana yeni elbiseler, pantolonlar ve ayakkabılar getirdik,” diye birlikte seslendiler.
Fırıncı, dostlarını büyük bir gülümsemeyle karşıladı. Onlar da ellerindekileri Fırıncı dostlarına sunarak, “Buyur, güle güle giy,” dediler. Ne güzel hediyelerdi bunlar Fırıncı için …
Fırıncı mutfağa döndü ve bir süre sonra ellerinde mis gibi kokan ekmeklerle geri geldi.
Üç dost yeniden kucaklaştılar. Bu sıcak kalpleri artık hiçbir gurur ayıramazdı. Birkaç lezzetli ekmek, bu dostları birbirine bağlamıştı.
Anonim